21 Mart 2012 Çarşamba

Bir Ödül...



Yol arkadaşım olan sevgili Aylin, özel bir firmanın açtığı fotograf yarışmasında,Abhazya'ya yaptığımız seyahat sırasında çektiği fotografı ile birincilik ödülü aldı.Fotografçılık ile ilgili aldığı ödüllerinin yanı sıra, ödül aldığı fotografı ''Photo World'' dergisinin Mart sayısında yayınlandı.Sevgili Aylin,fotografı ile ilgili açıklamasına Abhazya için ona anlattığım mitolojik hikayemizi yazmış...
Tebrikler ve teşekkürler sevgili Aylin Bekem...
Gözüne ve gönlüne sağlık!
Aylin'in çektiği diğer Abhazya gezimizin fotograflarına, https://picasaweb.google.com/100438483828405362441/CennetiGordum# burdan ulaşabilirsiniz.
Gülbin Tatlıağız

Sondan Sonra...

Sabancı Üniversitesi'nin Gösteri Merkezi'nde dün gece izledim oyunu...Emre Kınay ve Ahu Türkpençe'nin performansları çok çok başarılı.Ahu Türkpençe bu oyundaki başarısıyla 15.Afife Jale Ödüllerinde ''Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu'' ödülünü almıştı zaten.
Bence Emre Kınay'da bu oyundaki performansıyla ödülleri hak ediyor.
Fırsatınız olursa gidin izleyin derim...
Gülbin Tatlıağız
Sondan Sonra
Dennis Kelly’nin bu çarpıcı oyununda iki temel konu işleniyor: Dünyada özellikle ABD’de 11 Eylül saldırısı ile gelişen terörizm paronoyası ve bu olayla birlikte artan faşizan eğilimler; Güç kullanarak demokrasiye kavuşturma çabası ; ya da bir erkeğin gücünü kullanıp bir kadını elde etme mücadelesi...

“İyilik adına gücünü kullanmak toplumsal ya da bireysel süreçte faşizmi yaratır.”

Korkunç nükleer saldırıda , binalar çökmüş, herkes ölmüş, her yanı radyoaktif toz bulutu kaplamıştır. Mark bu saldırıdan Louise’i binbir güçlükle sığınağa taşır.
Mark’ın sığınağında yiyecek, ranza, radyo gibi kısıtlı imkanları vardır.

Mark’ın konuşmalarından Louise’e aşık olduğu ve onu delice kıskandığı da anlaşılır. Ayrıca genç adam Louise’i irkilten şeyler söyler: “Bu saldırıyı yapanlar mutlaka sakallıdırlar... Güçlü ve iyi toplumlar dünyadaki zayıf toplumları onların iyiliği için kontrol etmelidir... Biz gücümüzü yeterince iyi kullanmadık. Teröristlere daha katı davranmak şart.”

Mark’tan korkan ama onunla birlikte bu sığınakta hayatta kalma mücadelesi veren Louise zor günler yaşar.
Acaba dışarısı ne durumdadır?
Gerçekten herşey Mark’ın anlattığı gibi midir dışarıda?
Oradan kurtulabilecek midir?

8 Mart 2012 Perşembe

Festival'in 40.Yılı...Sinema ve Müzik

İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından AKBANK sponsorluğunda düzenlenen 31. İstanbul Film Festivali için geri sayım başladı.
Festivalin programı her zaman olduğu gibi bu yıl da dopdolu.
20’nin üzerinde bölümde 200’ün üzerinde filmden oluşan programının yanı sıra ünlü konuklar, usta sinemacıların katılacağı söyleşi ve atölye çalışmaları, sinema dersleri, ustalık sınıfları ve
konserlerle dolu dolu iki hafta vaat ediyor.
Her zaman olduğu gibi sinemaseverlere oldukça zengin bir içerik sunacak festival programında bu yıl 2011 ve 2012'nin yeni yapımlarından sinemanın unutulmaz klasiklerine ve usta yönetmenlerinin başyapıtlarına seçmeler, Ocak ayında Sundance ve Şubat’ta Berlin’de dünya prömiyerlerini yapan filmlerden, Uluslararası Altın Lale, Ulusal Altın Lale ve FACE İnsan Hakları yarışmalarına, belgesellerden çocuk filmlerine uzanan geniş bir yelpazede filmler izleyicilerle buluşacak.
Festivalde, İKSV’nin 40. yılı için hazırlanan “Sinema ve Müzik” başlıklı bölümün yanı sıra “Devrimin Filmini Çekmek”, “Yunanistan’da Neler Oluyor?”,
“Bir Çin Sinema Geleneği: WuXia”, “Aile İçinde” gibi yeni bölümler ve Mark Cousins’in The Story of Film: An Odyssey / Filmin Hikayesi: Uzun ve Maceralı Bir Yolculuk adlı 15 saatlik filminin özel gösterimi dikkat çekiyor.
AÇILIŞ TERENCE DAVİES ile...
31. İstanbul Film Festivali, 30 Mart Cuma gecesi Lütfi Kırdar Sergi ve Kongre Sarayı’nda
düzenlenecek Açılış Töreni’yle başlıyor. NTV’den canlı yayınlanacak törenin ardından, festivalin Sinema Onur Ödülü’nü almak üzere İstanbul’a gelecek Terence Davies’in The Deep Blue Sea / Aşkın Karanlık Yüzü filmiyle, festival resmen başlayacak.
40. YIL ÖZEL BÖLÜMÜ:

SİNEMA VE MÜZİK
İstanbul Film Festivali, programında yer alacak özel bir bölümle İKSV’nin 40. yılını kutlayacak. İlk yılında klasik müzik ağırlıklı olan festival programında bir süre sonra film gösterimlerine, tiyatro ve dans performanslarına, sergilere ve güncel müzik konserlerine de yer verilen, yıllar içerisinde bu farklı sanat disiplinlerinin her birini ayrı bir festival çatısı altında toplayan İKSV’nin bu çokdisiplinli yapısını vurgulayan “Sinema ve Müzik” başlıklı özel bölümde, İKSV’nin kuruluş yılı olan 1973’ten bu yana her 10 yıllık dönemden seçilmiş birer müzikal film izleyiciyle buluşacak.

Martin Scorsese’nin iki müzisyenin aşk hikâyesini anlattığı, Liza Minelli ve Robert De Niro’nun başrollerinde yer aldığı 1977 yapımı unutulmaz müzikali New York New York, izleyicileri 1940’ların Amerika’sında caz dolu bir yolculuğa çıkaracak.
2010’lar ise en son Cannes Film Festivali’nden bir müzikalle temsil ediliyor. Festival takipçilerinin Aşk Şarkıları, Güzel İnsan ve Hayır Kızım, Dansa Gitmek Yok gibi başarılı
filmleriyle yakından tanıdığı, Fransız auteur Christophe Honoré’nin 2011 yapımı filmi Beloved / Sevgililer’de Catherine Deneuve ve kızı Chiara Mastroianni başrollerde oynuyorlar.
Geçen yıl Cannes Film Festivali’nin kapanış töreninde gösterilen film 1964 ile 2007 yılları arasında, 43 yıllık bir zaman diliminde bir anne ile kızının aşk hayatlarını anlatıyor.
Alan Parker’ın Pink Floyd’un müziğinden, sözlerinden, özellikle 1979 yılında çıkan efsanevi albümü The Wall’dan esinlenen müzikal belgeseli Pink Floyd The Wall / Duvar izleyicileri
1980’li yıllara götürecek.
1982 yapımı filmin senaryosu, Pink Floyd grubunun basçısı ve vokalisti Roger Waters’a ait.
40. yılına özel bu bölümde 1990’lar Stephan Elliott’ın kiç dans müzikleri, renkli kostümlerle dolu yol filmi The Adventures of Priscilla, Queen of the Desert / Priscilla, Çöller Kraliçesi, 2000’ler ise Baz Luhrmann’ın Nicole Kidman ve Ewan McGregor’un başrollerini paylaştığı stilize aşk öyküsü Moulin Rouge! / Kırmızı Değirmen filmleriyle yer alıyor.

Dünya Emekçi Kadınlar Günü...Kutlu Olsun!

Yaklaşık 100 yıl kadar önce amerikalı işçi kadınların doğum izni ve eşit çalışma koşulları için verdikleri mücadele ve 129 kayıp sonrasında 8 mart dünya emekçi kadınlar günü olarak tarihe geçmiştir.Kadın işçiler kendilerini fabrikaya kilitlemişler ve çıkan yangınla 129 işçi ölmüştür ...

Kulağımıza yapışmış telefonla, onca iş yükü ve strese rağmen rujumuzu sürüp gülümseyebildiğimiz için, ince topuklu pabuçlar üzerinde günde en az 10 saat koşturabildiğimiz için, hem işimize, hem eşimize hem de evimize ilgi gösterebildiğimiz için,ekonomik bağımsızlığa önem verdiğimiz ama paylaşmayı unutmadığımız için, 2 aylık bebeğimizi sütten kesilmeden evde bırakıp işe gelebilme metanetini gösterebildiğimiz için bugün bizim günümüz.

Bir kadının altından kalkamayacağı iş yoktur; yeter ki istesin ...

Dünya emekçi kadınlar gününüz kutlu olsun .

Gülbin Tatlıağız

7 Mart 2012 Çarşamba

Fotograf...Kayıt...Ses

..........................................................................................................................................................
Yapı Kredi Yayınları'nın Ocak 2012 de yayınladığı,''Fotografını Bekliyorum'' bir ''Sabahattin Ali'' sergisi...
Elimdeki kitabın bir hazine olduğunu hissettiriyor bana.Sabahattin Ali'nin yaşamının, ailesinin içine girmiş, ailesinden,arkadaşlarından biriymiş gibi ona yakın, onunlasınız sanki...
''Beni kim hatırlarsa gülümseyecektir.Şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da sevdiklerim arasında hayattan korkan, yeis içinde olanlar bulunursa, onlara elimden geldiği kadar teselli ve cesaret vereceğim, onları felaketime karşı gülmeye sevk edeceğim ve hiç kimse benim dünyada en çok göz yaşı dökenlerden, cesaret ve neşesi az olanlardan biri olduğumu tahmin etmeyecektir.''
(Ayşe Sıtkı İlhan'a Mektup'tan.23 Ağustos 1933,Sinop)
Mutlaka edinin derim...
.............................................................................................................................................................
''Kayda Geçsin'' çünkü; bu zamanlar, o zamanlar...
NEDİM İLE AÇIK GÖRÜŞ: '' YA CESETSİN YA TOHUM ''
'' 'Arkadaş deli mi oldun sen! ' diye bağırdım: 'Ödümü kopardın!'
Avukat -tutuklu görüş odasının büyük penceresinden, ben Ahmet'le konuşurken Ahmet'in arkasından zıplayıverdi Nedim. Kocaman adam, kocaman gülüyordu.Ahmet hücresine giderken onu getirdiler görüş yerine.Baktım epey neşeli.İçimden 'Alıştı artık' dedim, 'alışmalarına sevinmemiz ne tuhaf 'dedim sonra.Ya da başlangıçta öyle bir niyetle masaya oturduk. ''
"Umut pek güven duyduğum bir sözcük değil, ben inadı tercih ederim.
Umudum yok olsa bile inadım var. İnsanın, yine de, her şeye rağmen iyi olabileceğine, bu ülkenin içinde, dövüldükçe içinin çok derinine kaçmış bir iyilik tohumu olduğuna dair bir inatçı imanım var. Benim de, benim gibilerin de bu ülkeye dahil olduğunu söylemek, sonra yeniden söylemek için sağlam tutmaya çalıştığım bir inadım var. Biz varız. Yani biz de varız..." diyor Ece Temelkuran.
Okuyun derim...
..............................................................................................................................................................
Yapı Kredi Yayınlarının Ocak 2010 da çıkardığı ''Nazım Hikmet Büyük İnsanlık-Kendi Sesinden Şiirler'' kitap albümü'nü bilirsiniz.
Bedri Rahmi Eyüpoğlu'nun kayda aldığı...
Nazım'ın sesinden şiirlerini dinlerken, şair'in kendi şiirini okurken kattığı ritmin doyumsuzluğunu nasılda aktarır dinleyene.

İşte yine Yapı Kredi Yayınları Şubat 2012 de, Orhan Veli'nin şiirlerini kendi sesinden dinleyebileceğimiz, ''Beni Bu Güzel Havalar Mahvetti'' adlı albüm kitabı da çıkardı.
Genel yayın yönetmeni Raşit Çavaş'ın yayına hazırlamış.

Bir ev, aile ,arkadaş ortamında...çevrenin sesleriyle,kapı gıcırtılarını bile duyabileceğiniz bir kayıt.

O kadar doğal okumuş ki Orhan Veli şiirlerini, gözlerinizi kapatıp İstanbul'u dinliyorsunuz sanki...
(Gülüşmeler)
Bana Oktay (Rıfat) fena halde içerledi.
Ben her şeyi oradan indiriyorum sanki.
O zamanlar karpuz alıyor yedek subay alayında gizlice.
Hanginiz bilir diyordu,karpuzun içini yiyip benim gibi Orhan'a kabuğundan fener yaptığımı...
(Gülüşmeler)
Sıradaki ''Tren Sesi''
Bu sevdiğim şiirlerden biri.
(Orhan Veli)

Gülbin Tatlıağız

Hiç bitmeyen bir yolculuk. Hiçbir zaman. Hiç.

Yitik Zamanın Işığında

Yıllardır süren bir serüvendir bu, yüzyıllardır. Hiç bitmeyen bir yolculuk. Hiçbir zaman. Hiç.
Gün doğmadan başlayan, zamanın izinde, ışığın peşinde. Günün ilk ışıklarında, gün ortasında, gün batımında, gece, alacakaranlıkta. Duyguların, ruhsal kıpırdanmaların, insanla, dünyayla ilişkileri anında.
Aynı anda, aynı hedefe doğru yürüyorlardı. Aynı sokakta buluştular. Aynı Işık sokağında. Beyoğ1u’nda, Ayhan Işık sokağında, İfsak'ta. İlk orada buluştular, tam orda. Otuz yıldır, insan manzaraları çeken Timurtaş Onan'la. Beyoğlu’nda. Haliç’te, Dolapdere’de, “zamansız” insan hikayeleri peşinde koşan, İstanbul fotoğrafçısı, Timurtaş Onan’la.

Sabahın ilk ışığında, Eyüp’te buluştular. Ayvansaray’da, Balat’ta insanı aradılar, günlerce. Gölgede ışığı, insanda sevgiyi, hüznü aradılar. Fener’de. Cibali’de, Tarihi Yarımada’da. Gün batımında Vefa’da, Samatya’da, Kadırga’da. Akşam Galata’da, Tarlabaşı’nda.
Kendilerini buldular, yitik zamanın ışığında.

Rafet Akalın

4 Mart 2012 Pazar

Vladislav G.Ardzınba Anısına...Saygıyla

http://vimeo.com/36655411

4 Mart (2010), Abhazya Cumhuriyeti’mizin kurucu lideri, 1992-93 savaşının başkomutanı ve ilk devlet başkanımız Vladislav Ardzınba’yı kaybettiğimiz gündür...

O’nun kararlılığı, cesareti, ileri görüşlülüğü ve halkını kucaklayan liderliği sayesinde Abhazya bugünlere ulaştı. Abhazya halkı zaferini, onurunu , gururunu ve geleceğini O’nunla kazandı.

O sadece Abhazya halkının değil Kuzey Kafkasya’nın tüm kardeş halklarının, dünyada özgürlük
mücadelesi veren tüm halkların kahramanıydı. O’nu unutmayacağız ve sonsuza dek kalbimizde yaşatacağız. Anısı önünde saygıyla, sevgiyle eğiliyoruz...

Abhazya halkı şanslıydı; tarihinin en kritik döneminde Ardzınba gibi bilgili-kararlı-güçlü-birleştirici bir lidere sahip oldu. Ardzınba sadece Abhazya’da değil, Kuzey Kafkasya’da yüzyıllardır ilk kez bütünleştiren, başarıya ulaştıran, kazandıran bir lider, başaran bir kahraman olarak tarihe geçmiştir.

Şöyle yakın tarihimizi karıştırıp lider bellediklerimizi, kahraman bildiklerimizi bir bir hatırlayalım, hemen tamamının başarısızlığın liderleri ve kahramanları olduğunu göreceğiz; ya kıyımımızla sonuçlanan ölçüsüz maceralara öncülük etmişlerdir ya da sürgünümüzle biten hesapsız başkaldırılara. İlk kez Ardzınba başarının lideri olmuştur, halkını zafere ve bağımsızlığa taşımıştır. İşte Ardzınba’yı özel kılan budur.

Ardzınba şanslıydı, Abhazya halkı kendisini sevdi, saydı, güvendi ve sonuna kadar destekledi. O’nu sımsıkı kucaklayıp bağrına bastı. Dahası, O’nu putlaştırmadan ve hamasete kurban etmeden sevmeyi ve onurlandırmayı bildi; kendinden biri saydı, bir adım önde tutup arkasından yürüdü. Doğrusunda peşinden gitti, yanlışında ‘dur’ diyebildi. O’nu bir insan olarak, kendisi olarak taçlandırdı. Abhazya halkı, hiçbir eksiğin Ardzınba’yı değersizleştirmeyeceğini bildiği kadar, hiçbir fazlanın O’nu ilahlaştırmayacağını da bildi. İşte Abhazya halkını özel kılan
budur.

Abhazya halkının Ardzınba ile ilişkisi, günümüz dünyasında toplum-lider ilişkisinin nasıl olması gerektiğini dair bir ders niteliğindedir.Bu ilişki en zor dönemde dahi demokratik özelliğini kaybetmemiştir, liderin en güçlü olduğu zamanda bile dengesini yitirmemiştir. Savaştan yeni çıkmış bir ülkede bunu başarmak ancak içselleşmiş bir demokrasi anlayışı ve güçlü bir özgürlük ruhu ile mümkündür. Abhazya halkı her iki şeye de sahip olduğunu cümle aleme göstermiştir.Abhazya halkı 1994’de Ardzınba’yı başkan seçerek O’nun liderliğini selamlamıştır.

1999’da ikinci kez başkan seçerken kahramanlığını onurlandırmıştır. 2004’deki seçimde ise kahraman lideriyle olan ilişkisinin ince sınırını ustalıkla belirlemiş, kendi doğrusunu (adayını)
liderinin doğrusunun (adayının) önüne koyarak bildiği yoldan yürümüş ve seçimini yapmıştır. Üstelik bunu koca Rusya’nın aksi yöndeki baskıcı telkinine rağmen yapabilmıştır.

Abhazya halkı liderini o kadar çok sevmiştir ki, egosunun kişiliğini yutmasına müsaade etmemiştir; gerektiğinde ‘lider Ardzınba’ya karşı ‘insan Ardzınba’yı korumasını bilmiştir. Abhazya halkı ve lideri insanlık adına, demokrasi adına kutlanmayı, alkışlanmayı fazlasıyla hak
ediyor... Elbirliği ile, güçbirliği ile Abhazya’yı zafere, özgürlüğe ve bağımsızlığa taşıyan tüm kardeş Kuzey Kafkas halkları birik adına, dayanışma adına kutlanmayı ve alkışlanmayı fazlasıyla hakediyor.

Teşekkürler Ardzınba.
Teşekkürler Abhazya halkı.

Teşekkürler Kuzey Kafkasya’nın yiğit
halkları...__________Sezai BABAKUŞ

''Halkına hizmet edenleri örgütlemeye gerek yoktur.Kalabalıklar kendiliğinden sessizce,derinden bir saygıyla toplanır,toplanır,toplanır,meydanlara sığmaz. Ardzınba'nın vefatı Dünya'nın neresinde olursa olsun Tüm Çerkesleri hüzne boğmuştur.Ve büyük Lider hizmetinin karşılığını halkının saygıyla naaşının önününde "tazim" etmesiyle görmüştür.Ruhun şadolsun...'' —

Çözdüm...Her Şey Çok Basit

Çözdüm
herşey çok basit
denize doğru
üç beş dakıka yeter derdimi anlatmaya
zaten çoğu sey değmez çok konuşmaya
denize doğru
denize doğru
düşlerimde bile kaçtım
denize doğru
aslında kaçmak değil sevgiye koşmak
sessizdiler ama çoktular
biraz deli biraz çozuktular
denize doğru
denize doğru
kolunu kaptıranlara care bulunmaz
yaşam bizden hızlı beklesen olmaz
kararımı çoktan verdim
denize doğru
denize doğru
gülmez çünkü hiç bilmez
dertleri ağır
bütün kapılar çalınır
ama bilgeler sağır
mışlar mişler ne demişler
burada bulamamışlar
denize doğru
denize doğru
giitim çunku eskıttım kentın sokaklarını
kimsenın umurunda değil
suratlar soguk
ardımda cok sey bırakmadım
kalanlarıda almadım
denize doğru
denize doğru
adını düşürenlere üzülsen değmez
sesini kaybedenlerın bir şarkısı olmaz
kararımı çoktan verdim
denize doğru
denize doğru
Bülent Ortaçgil

3 Mart 2012 Cumartesi

Bir Terrence Malick Filmi...The Tree of Life

64.Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye ödülüne layık görülen The Tree of Life, yönetmen Terrence Malick'in 5. uzun metrajlı filmi.
Hatırlarsanız bu film Cannes'da seyirciyi ikiye bölmüştü.
Filmi çok sevenler ve yuhalayanlar.
Ben çok sevdim filmi...
Ruhunu içime yansıtışını, titreşimlerini, iyi kötü anılarımı nasıl bölük pörçük hatırlıyorsam Jack'in çocukluk anılarını da aynı gözle görmeyi...
Görüntü yönetmeni Emanuel Lubezki'nin muhteşem doğa ve evren görüntülerini, sevginin sarıp sarmalandığı ilahi ışığı, orijinalleri Alexandre Desplat'ın yaptığı cennet tınılarındaki müziğini,Malick'in oraya buraya salınan kamerasını ve basite indirgenmiş dışses diyaloglarını pek çok sevdim.
1960'lar da Amerika'nın bir küçük kasabasında geçen filmin ana teması, 3 erkek çocuğu olan O'Brien ailesinin 19 yaşındaki çocuklarının ölüm haberini almasıyla yaşanan acı ve tutulan yasın aileyi nasıl etkilediği.
Anne rolünü Jessica Chastain, Baba rolünü Brad Pitt oynuyor.Sean Penn'i ise yıllar sonrasında dahi ölen kardeşinin ardından hala yas tutan ve anılarında sorgulayan kardeş olarak görüyoruz.
Çocukların büyüme hikayeleri,ergenliğe geçişlerinde yaşadıkları başkaldırış ve sorgulamalar, babanın otorite kurma çabası uğruna sevgisini gösterememesi, annenin çocuklarına ve ailesine sonsuz sevgisinin, acıya katlanışının ve muhteşem bir görselliğin filmi The Tree of Life.
Film de Malick'in yine imgelerini kullanarak fazla kafa yorduğu evren ve varoluşla ilgili belgesel tadı da bulacaksınız.
Seyredin derim...
Biraz da yönetmenden bahsedelim;
1969 yılından beri sinemanın içinde yönetmen, senarist, yapımcı olarak yer alan Mallick yıllardır Hollywood'la bağlantısını koparmıştı bildiğiniz gibi.
Pek üretken olmasa da filmlerin de imgeleri ve görselliği çok iyi kullanan bir yönetmen.
Bir Malick klasiği olarak otlar arasında gezinen eller, penceredeki rüzgarla sallanan dantel perdeler, enseden etkileyici saç hareketleri, havada buluşan eller gibi imgeler The Tree of Life'da da çokca yer alıyor.
Malick, önümüzdeki yıllara dizilmişve oyuncu kadrosu yıldız isimlerle donatılmış dört yeni projeyle sırasıyla karşımıza çıkacak.
Bunlarla ilgili detaylar ise şöyle;
Voyage of Time:
Brad Pitt, Emma Thompson ve Daniel Newman gibi isimlerin seslendireceği bir kainat dökümanteri.
Untitled Terrence Malick Project;
Halen bir isim kazanmamış olsa da başrollerini Ben Affleck ile Rachel McAdams’ın paylaştığı bu romantik dram, bir süre önce çekildi ve neredeyse tamamlandı. Önümüzdeki yıl izlemeyi beklediğimiz film, Rachel Weisz, Michael Sheen, Javier Bardem, Jessica Chastain, Amanda Peet ve Barry Pepper gibi isimleri de bir araya getiriyor.
Lawless;
Malick’in son dönemin belki de en parlak yıldızına dönüşen Ryan Gosling’i başrole taşıyan ve çekimlerine önümüzdeki yıl başlamayı düşündüğü filmi, Christian Bale, Cate Blanchett ve Rooney Mara gibi isimlerden oluşan bir kadroyla karşımıza çıkacak.
Knight of Cups;
Malick’in “Lawless”ın hemen ardından çekimlerine başlayacağı ve neredeyse hiçbir detayı belli olmayan son yeni filmi ise yine Christian Bale ve Cate Blanchett’ı başrole taşıyor ve yanlarına Isabel Lucas’ı ekliyor…
Gülbin Tatlıağız

Türkiye Odak Ülke...2013 Londra Kitap Fuarı


''Londra Kitap Fuarı'' bu sene 41.yıldönümünü kutlayacak.
16-18 Nisan 2012 de gerçekleşecek olan, dünyanın önde gelen yayıncılık ve kültür baskenti olan fuar, dünya yayıncılığının geleceğine yön veren gelismeleri kesfetme, anlama ve edinme olanağı sağlar.
Telif haklarının yanında baskı, radyo, TV, film ve dijital ortamlar için dağıtımının kullanım haklarının görüsmeleri ve satısının yapıldığı küresel bir bulusma yeridir.
Bu yılın odak ülkesi ''Çin'' olacak.
Odak Ülke programı, belli bir pazara dikkatleri çekmek ve o bölgeye ve yayıncılık sektörüne yönelik ticari bağlantıları vurgulamak ve dünyanın geri kalanı ile ticari ilişki imkanları sunmak amacıyla 2004 yılında ilk kez uygulanmıştır.
2013 Londra Kitap Fuarı'nda ''Odak Ülke'' ise Türkiye olarak belirlendi.
Bu sayede Türkiye'deki yayıncıların, uluslararası alanda isbirliği gelistirmelerine ve sektörün daha rekabetçi bir yapıya kavusmasına destek olunması amaçlanıyor.
Türkiye'nin Odak Ülke olarak Londra Kitap Fuarı'na katılımını desteklemek amacıyla British Council Türkiye isbirliği ile İstanbul basta olmak üzere Türkiye'nin farklı bölgelerinde çesitli kültür, sanat ve edebiyat etkinlikleri düzenlenecek.
Bu etkinliklerden ilki, 2-9 Mart arasında İstanbul ve Konya'da düzenlenecek olan "Yazarlar Turu" ile baslıyor.
Yazarlar Turu etkinliği kapsamında dünyaca ünlü yazarlar; Anjali Joseph, Evie Wyld, Maggie Gee, Tim Pears ve Tom Connolly
Türkiye'yi ziyaret ederek çesitli konu baslıkları altında paneller düzenleyecek.İsteyen herkesin katılımına açık ve ücretsiz olarak düzenlenecek bu etkinliklerde katılımcılar sevdikleri yazarları dinleme ve onlarla tanısma imkânı bulacaklar.
Etkinliğin İstanbul ve Konya Programı'na aşağıdaki bağlantıları tıklayarak ulaşabilirsiniz.
İstanbul
Konya

2 Mart 2012 Cuma

65. Cannes Film Festivali

Dünya sinemasının en önemli etkinliklerinden biri olan Cannes Film Festivali'nin 16-27 Mayıs tarihlerinde 65.si düzenlenecek.
2001 yılının Altın Palmiye ödülünü alan ''The Son's Room'' filminin aktörü ve yönetmeni olan 58 yaşındaki Nanni Moretti Jüri başkanı olacak.Moretti'nin, ''Habemus Papam''(Bir papamız var) isimli filmi de geçen yılki festivalde yarışmıştı.

Marilyn Monroe Cannes Film Festivalinin İkonu Olacak !
65.Cannes film festivali organizasyon komitesi, Monroe'nun, ölümünden yıllar geçmesine rağmen hala dünya sinemasının ünlü bir yıldızı olmaya devam ettiğini belirterek, bu yılki festivalin tanıtım posterinin Monroe'ya ayrılacağını duyurdu. 1962'de hayatını kaybeden Monroe'nun bu yıl 50. ölüm yıldönümü olduğunu hatırlatan komite, bu vesileyle de ünlü yıldızın bir kez daha anılacağını bildirdi.

İlk kez 1946 yılında düzenlenen Cannes Film Festivali'nde her yıl ortalama 20 film yarışmaktadır.
Bu filmleri juri başkanı ve juri üyeleri tarafından ödüllendirilir.

Cannes Film Festivalinde verilen ödüller;
Altın palmiye
Büyük jüri
En iyi yönetmen
En iyi Kadın oyuncu
En iyi Erkek oyuncu
En iyi Senaryo
En iyi Kısa film
Altın Kamera


64.Cannes Film Festivali'nde ki ödül alanları da kısaca bir hatırlayalım...


*Altın Palmiye: Tree of Life - Terrence Malick
*Jüri Büyük Ödülü: Bir Zamanlar Anadolu'da (Nuri Bilge Ceylan) ve Le gamin au vélo (Jena-Pierre ve Luc Dardenne)
*En İyi Yönetmen: Nicolas Winding Refn, Drive
*En İyi Erkek Oyuncu: En İyi Erkek Oyuncu: Jean Dujardin, Artist
*En İyi Kadın Oyuncu: Kirsten Dunst, Melancholia
*En İyi Senaryo: Footnote Joseph Cedar
*Jüri Özel Ödülü: Polisse Yönetmen: Maiwenn
*Altın Kamera (Camera d'Or): Las Acacias (Yönetmen: Pablo Giorgelli)
*Kısa Metraj: Cross Country (Yönetmen: Maryna Vroda)


Gülbin Tatlıağız

29 Şubat 2012 Çarşamba



Şems!

Ey seyyarelerin en tekinsizi!

Çarpacak bir beni mi buldun?

İyi ki beni buldun.

Hoş âmedî! Hoş âmedî! Seni arıyordum Şems!

Ama dağıla dağıla.

Seni bekliyordum Şems!

Ama savrula savrula…

27 Şubat 2012 Pazartesi

The Artist...SAHNEDE FRANSIZCA KONUŞULACAK!






İşte ödül alan tüm isimler:
En İyi Film: The ArtistEn İyi Yönetmen: Michel Hazanavicius / The Artist
En İyi Kadın Oyuncu: Meryl Streep / The Iron Lady
En İyi Erkek Oyuncu: Jean Dujardin / The Artist
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Octavia Spencer / The Help
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Christopher Plummer / Beginners
En İyi Yabancı Film: A Separation / İran
En İyi Görüntü Yönetmeni: Robert Richardson / Hugo
En İyi Sanat Yönetmeni: Dante Ferretti, Francesca Lo Schiavo / Hugo
En İyi Kostüm Tasarımı: Mark Bridges / The Artist
En İyi Makyaj: Mark Coulier / The Iron Lady
En İyi Kurgu: Angus Wall, Kirk Baxter / The Girl with the Dragon Tattoo
En İyi Ses Kurgusu: Philip Stockton ve Eugene Gearty / Hugo
En İyi Belgesel: Undefeated
En İyi Animasyon: Gore Verbinski / Rango
En İyi Görsel Efekt: Hugo
En İyi Orijinal Müzik: Ludovic Bource / The Artist
En İyi Şarkı: Bret McKenzie / The Muppets
En İyi Uyarlama Senaryo: Alexander Payne, Nat Faxon, Jim Rash / The Descendants
En İyi Orijinal Senaryo: Woody Allen / Midnight in Paris
En iyi Kısa Film: Terry George / The Shore
En İyi Kısa Belgesel: Daniel Junge / Saving Face
En İyi Kısa Animasyon: The Fantastic Flying Books of Mr. Morris Lessmore