12 Temmuz 2010 Pazartesi

Beyoğlu Rapsodisi

Nihayett!
Artık huzura ve kitaplarıma kavuştum.

Bunca yoğunluğun, yorgunluğun ve stresin ardından oyunun başarıyla sahnelenmesinin sonunda;

Başladığımdan beri her sayfasını heyecanla çevirdiğim Ahmet Ümit'in ''Beyoğlu Rapsodisi''ni bitirdim.
Bab-ı Esrar ve Patasana ile başlamıştım Ahmet Ümit okumaya.
Beyoğlu Rapsodisi'nden sonra polisiye de en başyazarım oldu...

Müthiş bir zeka ancak bu kadar güzel bir kurgu yaratabilir.
Yazacak çok şey var bu kitap için ama içimden coşanlar bir ipucu verir ve sizde yaratacağı heyecanı söndürür korkusuyla yazamıyorum.

Kurgunun o muhteşem polisiyesinin dışından sadece şunu söyleyebilirim ki;
eğer bir istanbul aşığı ve Beyoğlu sevdalısıysanız...bu kitabı okuduktan sonra, gökkuşağı bezeli bu şehrin kalbinin attığı Beyoğlu'nun şimdi ve geçmişinin, her sokağının, hemen hemen her binasının, oraya has tiplerinin, barlarının, hatta hatta kaldırımlarının bile içinde bulacaksınız kendinizi.

''Kenan'dan ayrılıp, ünlü Levanten mimar Alexandre Vallaury'nin yaptığı, bugün İnci Pastanesi, Emek ve İpek Sinemalarını kapsayan, ne yazık ki büyük bir bölümü kullanılmayan, Beyoğlu'nun en muhteşem yapılarından biri olan Cercle d'Orient binasının yanından Yeşilçam Sokağı'na girdim. Hala Beyoğlu'nun en güzel sineması olan Emek'in önünden geçerken, gösterimdeki filme baktım.Başrollerini Richard Gere ile Winona Ryder'ın oynadığı duygusal bir filmdi. Geçen gün Gülriz'le muhallebicide yaptığımız sohbeti hatırladım. Gülriz'i alıp bir akşam gelmeliydi.''

Mutlaka ama mutlaka okuyun derim!

Ben son kitabı ''İstanbul Hatırası''nın sayfalarını çevirmeye başladım bile...
Gülbin Tatlıağız

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder