20 Mayıs 2010 Perşembe

Büyük Çerkes Sürgünü 21 Mayıs 1864


Benim topraklarımın hikayelerini masal gibi dinledim çocukluğumda büyüklerimizden.
Hep güzel ve övünülecek anılardı küçükken anlatılanlar.
Mitolojik hikayelerin yanında, anneannemin Dolmabahçe Sarayın'da yaşadığı yılların anılarını yatağının başucuna oturur, onun anlatımıyla hayal ederek dinlerdim.
Feriye'yi yazlık olarak kullanmalarını, Atatürk'ü ilk görüşünü, kuzeni Naciye Sultan'la sarayın bahçesindeki gezileri...

Hep ihtişamlı masallardı benim için.

Abhazya'yı sorduğum da anlattığı mitolojik bir hikayeyi de hiç unutmadım.

''Tanrı yarattığı dünyanın topraklarını kavimlere dağıtmak için her kavmin başkanlarını çağırır huzuruna.
Topraklar dağıtılır, sınırlar belirlenir.
O gün orda olmayan Abhaz halkının başkanı iki gün sonra gelir Tanrı'nın huzuruna.
Tanrı ona vereceği toprak kalmadığını geçiktiğini söyler kendisine.
'' Tanrım biliyorum geç kaldım. Misafirim vardı siz huzurunuza çağırdığınızda.Ama onu ağırlamadan gelemezdim'' der.
Bu neden Tanrı'nın çok hoşuna gider.
''Madem misafirini ağırlamak için geç kaldın o zaman sana kendime ayırdığım toprakları vereceğim.''
der ve şimdiki Abhazya'yı bahşeder halkıma.
O nedenle Abhazya Tanrı'nın Topraklarıdır ve Canlar Ülkesidir.

Benim anneannem hiç balık yemedi ömrünün sonuna kadar. Bizde kaldığı zamanlarda babam eve balık getirirse biz onsuz yerdik ona başka bir yemek sunulurdu.
''Benim insanlarımı yedi o balıklar'' der, reddederdi.

Acı ve yürek yakıcı sürgün gerçeğini, topraklarından gemilere zorla bindirilerek yollanan insanlarımın çileli, aç susuz, ölümlü ve ölenlerin gemilerden denize atılarak geçirdikleri zorlu yolculuğunu, bir çok ülkeden geri çevrilişlerini, daha yaşım büyüdükçe anlatılanlardan ve okuduğum kitaplardan, katıldığım konuyla ilgili organizasyonlar da öğrendim.

Her yıl 21 Mayıs'da Sürgün'de ölen insanlarımızı ,başta Osmanlı topraklarında ilk karaya çıktıkları yer olan Kefken olmak üzere, İstanbul ve bir çok yerde anmak için toplanır Türkiye'de yaşayan Çerkes halkları.

1864 büyük Çerkes Sürgününde binlerce Adige-Abhaz -Ubıh'ın karaya çıktığı Kefken ve civarında,1878 Abhaz sürgününün acı hatıralarından bir kesit.

''Savaştan kaçırılarak getirildikleri için her bakımdan perişan bulunan zavallı halk iskelelere döküle döküle son kalıntısı KEFKEN'de karaya çıkarılmıştı. Tırşı Murat, "KEFKEN'e geldiğimiz ilk gecede 400 kişi açlıktan ölmüştür "der. Bu halkın güzel sesli ve ud (Açumgur) çalan Kesepha Elif adlı bayanı, ölümle serilen halkına her gün ağıtlar yakar, halkının "ABAZA Mezarlığı" denen mezarlığına gidip udunun eşliğinde mersiyeler söyleye söyleye ağlarmış.
Yerlilerden düşünceli kişiler bu muzdarip Elif'in, halkının mezarlığına her gün şarkı söyleyip ud çalmak için gitmeyeceğini düşünerek, izleyip gözlediklerinde, udunun eşliğinde ağlaya ağlaya söylediği şeylerin mersite (ağıt) olduğunu görürler.
Halka yayılan bu acı durumu Sultan Abdülhamid'e ve sarayda Abhazların-adeta-temsilciliğini yapan Kapdanypa Rıza Bey (Kaptanzade Rıza Bey)'e akseder.
Abdülhamid çok duygulanır. Kefken'deki Abaza göçmenlere memurlar ve ilaçlar gönderir, Kesepha Elif'ide Saraya getirmelerini söyler.
Memurlar KEFKEN'e gelir, Elif'i sorarlar, bunlar "Abaza Mezarlığında bayan Elif'in yanına götürülürler.
Elif mezarlar arasında bir kütükte oturmuş, udunun eşliğinde mersiyeler söyleyip ağlamakta. Ziyaretçileri yanına gelince ayağa kalkar, gözlerini siler. Elini öperler, Padişahın gönderdiği ilaçları ve muhacirlere yardım emri verdiğini, kendisini de Saray'a çağırdığını ve acılarını hafifletmek için her şeyi yapacağını bildirirler.
Onlara Elif'in cevabı şu "Var olsun Padişahımız, gülemeyecek kimse için ağlayabilmenin kıymetini Allah Padişahımıza öğretmesin. Mutlu insanlar arasında ağlamaklı halimle onların mutluluğunu bozmak istemem. Ağlama ihtiyacımı giderebileceğim buradan beni ayırmayın, ölsem de şu zavallı ölülerimin kemikleri arasında bana da bir yer verilmiş olur. Benim bundan başka bir ihtiyacım ve isteğim yoktur, bırakın beni. Padişahımızın eteklerinden öperim"
Elif'in ellerinden öperler. Başlarındaki memur çok duygulanmıştır. Oradaki bir mezara yaşlarını döküp eliyle toprağını okşayarak ayrılmışlar. Bu memurların başındaki Abhaz Kurkuar ailesindenmiş. Gücünü bozmadan Türkçe'ye çevrilemeyen Kesepha Elif'in ağıtlarından birindeki "ŞÜARA ABARS ŞÜRITSHAZTZIP YAPSIWAWSUA YRITSHAXAAYT" sözler (Sizleri böyle zavallı edenler, kendileri de zavallı olsunlar) gibi ve daha acıklı bir anlamdadır. ''

Bu acılı ve kanlı tarihe geçmeden önce bazı kavramları tekrarlamak önemlidir.
GÖÇ: İşgal ya da başkaca bir zorlayıcı nedenlerle topraklarında eskisi gibi rahat yaşama olanağı kalmayan bir halkın veya halkların başka yörelere veya ülkelere kendi kararlarıyla gitmeleridir.

SÜRGÜN
: İşgal edilen ülkedeki insanların tümüyle ve zorla topraklarından çıkartılması ve başka yerlere gönderilmesi ve yerlerine başka halkların ikamesidir.

SOYKIRIM (Jenosit)
: İşgal edilen topraklardaki halkları planlı bir şekilde ve bir daha toparlanamayacak şekilde toptan yok etmek, imha etmek ve yerlerine işgalcileri veya yandaşlarını yerleştirmektir.

İlk çağlardan başlamak üzere medeni alemin ağırlık merkezlerinden biri olan Akdeniz havzasının siyasi ve ekonomik hayatında Kırım ile Kafkasya’nın müstesna bir yeri bulunmaktaydı.
İpek yolu, doğuya uzanan transit ticaret güzergahının kritik geçitleri ve kavşağı olan Kırım ve Kafkasya, aynı zamanda tarım, hayvancılık ve yer altı kaynaklarıyla ihmali mümkün olmayan bir konumdaydı.
Rusların güneye inmesine set görevi yapan ve aynı zamanda Kırım ve Kafkasya’yı doğrudan yöneten Altınordu Devleti ile Ruslara karşı sağlıklı bir Devlet Politikası oluşturup uygulayamayan Kırım’ın, Slavları birleştirip önemli bir güç haline gelen Ruslar tarafından yıkılmasıyla beraber tehlike çanları Çerkesler için çalmaya başlamıştır.
1556’da tahta geçen Çar 4. İvan’dan başlayan ve I.Petro’yla giderek güçlenen ve batıdan aldığı silahlarla ordusunu geliştiren Rusya’nın Karadeniz sahiline sıcak sulara inme emelinin gerçekleşebilmesi için ortadan kaldırılması gereken en önemli engel Kuzey Kafkasya’dır ve neye mal olursa olsun be mesele halledilmek zorundadır.
İşte bu nedenle Kafkas-Rus Çarlığı arasındaki savaşlar ta 1556’larda başlamıştır. Çar 4.İvan (Korkunç İVAN) önce Kabardey topraklarına saldırır. Prens TEMİROKA, kızı MARİA’yı Çar İVAN’a eş olarak verir.
Bu vesileyle bir süre barış dönemi yaşanır. Ancak 4.İvan öldükten sonra savaşlar yeniden başlar ve zaman zaman ara verilerek tam 306 yıl sürer. 1556-1762=206 yıl hazırlık dönemi, 1763-1845 =82 yıl sürekli savaşlar ve 1846-1864=18 yıl sonuç savaşları olarak cereyan eder. Ruslar, çok arzuladıkları Hazar Denizi, Karadeniz sahili ve Kafkasya’yı ele geçirebilmek için 306 yıl, bıkmadan usanmadan ve 1.500.000 asker kaybına rağmen saldırdılar.
Her yıl Kafkasya’nın etrafındaki çemberi biraz daha daralttılar.
Modern cihazlarla donatılmış ve devre dışı kalan her askerin yerine daha fazlasının konulabildiği böylesi bir güce karşı koyan Çerkeslerin artık bu topraklarda tutunması söz konusu değildi.
Daha önceleri Kazan ve Kırım’da en acımasız şekliyle uyguladıkları ve artık klasik bir yöntem haline gelen,
“kaçırmak veya göçürmek istiyorsan, evleri, tarlaları yak-yık,kaçmaktan ya da aç kalıp ölmekten başka bir seçenek bırakma...”
metodu 1857’den itibaren Kafkasya’da en acımasız şekliyle sahnelenecektir.
Çok sayıda Rus, İngiliz, Amerikalı, İtalyan, Polonyalı ve Türk kökenli yazar, araştırmacı, Komutan, tarihçi ve diplomatın ağzından Çerkeslerin sürgünü ve sürgün sırasında yaşananlarla ilgili bazı söylemleri birer cümle veya paragraf halinde sunduğumuzda sorunu daha iyi kavramak mümkün olacaktır.

"Rusya’nın çıkarları için mümkün olabildiği kadar İstanbul’a ve Hindistan’a yaklaşmak lazımdır. Buraları elinde tutan Dünya’ya hükmeder. Bunun için de ne gerekiyorsa onu yapmalıyız..."

ÇAR I.PETRO - 1722

"Karadenizin kıyılarını bir Rus denizi ve toprağı haline getirmek için dağlıları kıyıdan temizlemek zorundaydık. Dağlı Çerkeslere ulaşabilmemize engel olan Kuban ötesi halkların da tümüyle yerlerinden kaldırılması gerekiyordu."

PRENS BARYATİNSKİ (Çar Naibi)

"Dağlılar teslim olmuyor diye biz görevimizi yarıda bırakamazdık. Yarısının temizlenebilmesi için öbür yarısının yok edilmesi gerekiyordu."

GRAND DÜK MİCHAEL

"Dağlıları, zorla ve bizim istediğimiz yerlere göndermeliyiz. Gerekiyorsa Don yöresine sürmeliyiz. Bizim esas gayemiz Kafkas dağlarının eteklerindeki bölgelere Rusları yerleştirmektir. Ancak bunu şimdiden dağlılara hissettirmeyelim..."

KAFKASYA ORDULARI KURMAY BAŞKANI MİLYUTİN

"Batı Kafkasya’nın iskanı ile ilgili resmi projenin uygulanmasından sorumlu Kont Yevdokümov, Kuban bölgesiyle pek ilgilenmiyordu. Çok pahalıya mal olan savaşı bitirebilmek için bütün dağlıların denizin karşı tarafına kovulması O’nun hedefiydi. Kuban ötesinde kalanların da tehlikeli olma ihtimaline karşın, sayılarının azaltılması ve yaşam şartlarından yoksun kılınmaları için her çareye başvurmaktı."

M.İ. BENYUKOV (Dağlılara karşı savaşan ve anısını yazan)

"Batı Kafkasların fethi ile ilgili plan açısından şimdi de kıyı şeridini temizlemeliyiz..." (Devlet Tarih Arşivinden)"

KONT YERDOKÜMOV (Savaş Bakanlığı’na 1863 Kasım ayında gönderdiği yazıda)

"Dağlılar teslim olmuyor diye biz davamızdan vazgeçemezdik. Silahlarını alabilmek için yarısının kırılması gerekti. Kanlı savaşta bir çok kabile tümüyle yok oldu. Ayrıca,çoğu anneler bize vermemek için kendi çocuklarını öldürüyorlardı..."

Rus Tarihçi SULUJİYEN

"Çerkesler bizi sevmezler. Biz onları, özgür çayırlarından çıkardık. Avullarını yıktık. Bir çok kabile tümüyle yok edildi..."

Rus Tarihçi ZAHARYAN

"Bu, gerçek ve acımasız bir savaştı. Yüzlerce Çerkes köyü ateşe verildi. Ekin ve bahçelerini imha için atlara çiğnettik, sonuçta bir harabeye dönüştü."

Rus Tarihçi Y.D. FELİSİN

"Köylere gece karanlığında dalıvermek adet haline gelmişti. Gece karanlığının örtüsü altında Rus askerlerinin,ikişer üçer evlere girmesini izleyen dehşet sahneleri öylesineydi ki, bunları hiçbir rapor görevlisi aktarmaya cesaret edemezdi..."

KONT LEV TOLSTOY

"Bizim Kafkasya’da yaptıklarımız, İspanyolların Amerika topraklarında yürüttükleri savaşların olumsuzluklarının aynısıydı. Dilerim ki, Yüce Tanrı Rus tarihinde kan izlerini bırakmasın..."

Muhaliflerden N.N. RAYEVSKİ

"Üç yıl içerisinde Batı Kafkasya’ya boyun eğdirilerek uyuşmaz yerli halkları temizleyip çıkardınız. Uzun yıllar süren kanlı savaşın zararlarını kısa sürede bu verimli topraklardan çıkartabiliriz..."

Çar II. ALEXANDRE’nin Kont Yerdokümov’a kutlama mesajında

"Rusya’nın Kafkasya’yı fethi, çağımızın barbarlık tarihinin en feci tablosunu oluşturur. Kafkas dağlılarının direnişini kırabilmek için 60 yıllık askeri terör ve kıyım gerekti..."

JAN KAROL

"Çarlık yönetimi, yüz binlerce Çerkesi Kafkasya’dan sürgün etti. Kanlı savaşla dağlı halkları vatanlarından kovarak yok ettiler..."

AKHURAT Ş.Y.- LİÇKOV L.S.

Rus Çarları tarafından çok önceleri planlanan ve adım adım gerçekleştirilen Çerkeslerin tarihi topraklarından sürülüşü olayı tarihin ender kaydettiği acılar ve ızdıraplarla doludur. Olayı yaşayan komutan, konsolos, gazeteci ve seyyahlara ilaveten konuyu araştıran tarihçilerin sürgün olayıyla ilgili görüşler de özetle şöyledir:

"Savaşın sonlarında Kafkasya’ya geldiğinde, Çerkes beylerinin ziyaret edip, mağlup olduklarını, Rus yönetimini kabul ederek kendi topraklarında yaşamalarına izin verilmesini istediklerinde verdiği cevap: “Size bir ay süre veriyorum. Bir ay içerisinde ya Kuban ötesinde gösterilecek yere gidersiniz ya da Osmanlı topraklarına gidersiniz. Bir ay içerisinde sahile inmeyen köylüleri ve dağlıları savaş esiri sayıp ona göre işlem yapacağız."

GRAND DÜK MİCHAEL

"O zamanlar dağlıların başına gelenleri anlatmaya sözcüklerin gücü yetmez. Binlercesi yollarda, binlercesi açlık ve sefaletten öldüler. Kıyılar ölü ve ölmek üzere olan insan doluydu. Annesinin soğumuş cesedinde süt arayan yavrular, donup öldüğü halde çocuğunu kucağından bırakmayan analar ve sırf ısınmak için sıkışarak yattıkları yerde birlikte donarak ölen gruplar, Karadeniz sahilinde olağan manzaralardı..."

Y. ABRAMOV - Kafkas Dağlıları kitabında

"Osmanlı’ya göç etmek üzere yola çıkanların yarısı bile oraya ulaşamadı. Bu denli bir perişanlık insanlık tarihinde çok azdır."

Rus İ. DZAROV

"Savunmaları ile ölümsüzleştirdikleri sahillerden kaçış başladı. Çerkesya artık yok. Dağlardaki artıkları da askerlerimiz yakında temizleyecek ve savaş kısa zamanda sona erecek..."

Rus St.PETERSBURG GAZETESİ

"Gemicilerin gözü doymuyordu. 50-60 kişilik gemiye 200-300 kişi alıyorlardı. Biraz su ve ekmekle yola çıkmışlardı. 5-6 günü aşınca bunlar tükeniyor ve açlıktan salgın hastalıklara yakalanıyorlar, yolda ölüyorlar ve onlar da denize atılıyorlardı. 600 kişiyle çıkan gemiden ancak 370 kişi sağ çıkabilmişti."

Fransız Gazeteci A. FONVİLL

"Göçmenlerin sorunu felakete dönüşüyor. Açlık ve hastalık had safhada. Trabzon’ gelen 100.000 kişi 70.000 kişiye indi. Samsun’a 70.000 kişi indi. Günlük ölü sayısı 500 kişidir. Trabzon’da bu sayı 400 kişidir. Gerede Kampı’nda 300 kişi, Akçakale ve Sarıdere’de günlük ölüm 120-150 kişi arasındadır. İtalyan Dr. BARAZZİ’nin raporlarında şu ibareler dikkat çekicidir (İnsanlar,uzun süre bitkiler,bitki kökleri ve ekmek kırıntılarıyla hayatta kalmaya çalışıyorlar."

Polonyalı Albay TEOFİL LAPİNSKİ

"Novorovski koyunda 17.000 kadar dağlının toplandığı kıyıda gördüklerimi unutamam. Onların bu durumunu görenler Hıristiyan da olsa, Müslüman da olsa, Ateist de olsa dayanamaz, çökerdi. Kışın soğuğunda, karda evsiz, yiyeceksiz ve doğru dürüst giyeceksiz bu insanlar tifo, tifüs ve çiçek hastalığının pençesindeydiler. Anasız kalmış çocuklar ölmüş annelerinin göğsünde süt arıyorlardı... Rus tarihinin yüz karası olan bu acılı sayfa Adige tarihi açısından büyük zararlara yol açtı. Sürgün, sosyal, ekonomik ve kültürel gelişmelerinin tarihini ve politik bir birlik olma sürecini uzun yıllar kesintiye uğrattı."

Rus Araştırmacı A.P.BERGE

"17 Nisan 1867 günü tüm Abhazya’yı dolaştım. Rus olmamaktan başka bir suçu olmayan Abhaz halkının böylesine yok edildiğine ve ülkenin tahrip edildiğine tanık olmak çok acı verici..."

İng. Konsolos GİFFORD PALGRAVE

"Samsun’dan çıkan 2718 yolcu Kıbrıs’a geldiğinde 853 kişi ölmüş ve diğerleri de ölüden farksızdı. Günlük ölüm sayısı 30-50 arasındadır” İngiliz Parlamenter M. ANSTEY’in Parlamentoda ki konuşması : “İngiltere’yle ticari ilişkiye girmeye inandırılmış,İngiliz yandaşı yapılmış olan Çerkesya’ya ihanetle suçluyorum sayın Lord Palmerston’u. Hindistan’daki çıkarlarımızla beraber Bağımsız Kuzey Kafkasya’yı bilerek ve iterek Ruslara teslim ettiğiniz için aynı zamanda İngiltere’ye de ihanet ettiniz..."

İng. Konsolos R.H.LANG

"Sayın Lordlarım, Çerkesleri kendi başlarına büyük felaketlerle baş başa bıraktığımız doğrudur. Oysa, biz onlardan yardım istedik ve onları büyük fedakarlık ölçüsünde de kullandık..."

Lord PALMERSTON - 8 yıl sonra aynı parlamentoda konuşurken

Çerkes sürgünü olayını, nedenlerini, Osmanlı İmparatorluğu’nun politikalarını iskan şekillerini ve sayısını inceleyen araştırmacıların görüşleri de özetle şöyledir :

"Karadeniz sahilinde Çerkeslerin ölüm oranı % 50’ye yakındır. Sırf Trabzon’da 53.000 kişi öldü. Savaş artığı “yüzen mezarlar” olan gemilerden kaç tanesinin battığı bilinmiyor. Kafkasya’dan Balkanlara sürülen aile sayısı 70.000 ailedir. Edirne: 6.000, Silistre-Vidin: 13.000, Niş-Sofya: 12.000, Dobruca-Kosova-Priştina-Svista: 42.000 ailedir. Yaklaşık 350.000 kişi. Ölüm oranı daha az ve % 15-20 dolaylarındadır..."

PINSON

"Ruslar, Çerkesleri tamamen imha ederek dağların iç kesimlerine, Çerkes mevzilerine doğru adım adım ilerlediler. Teslim olanlara 3 seçenek sundular: a)Kuban vadisine gitmek, b) Çar ordusuna katılmak, c) Hıristiyan olmak. Kabul etmeyenler Osmanlı ile Ruslar arasındaki bir anlaşma uyarınca göç ettiler. 1862-1870 arasında gelenlerin sayısı 1.200.000-2.000.000 arasındadır. Sahilde ölenlerin sayısı 500.000 den az değildir. Ayrıca Balkanlara giden Çerkes sayısı da 400.000 civarındadır. Halifelik yükümlülüğü, nüfus kazanma ve iyi asker sağlama gibi hesapların olduğu biliniyor..."

Prof. Kemal KARPAT

"1829’da başlayan savaş 1863’e kadar sürdü. 1864’te Çarlık hükümeti Batı Kafkasya’daki halkları bir ay zarfında Kafkasya’yı terke zorladı, Rumeli’ye 175.000 Çerkes, Anadolu’ya 600.000 kişi göçürüldü. 1867’den sonra gelenler de Tatarlar dahil 500.000 kişi kadardır."

NEDİM İPEK

"Rusya, Çerkeslere tümüyle sürgün gözüyle baktığından insanları bir ay içerisinde terke zorladı. Ve dramatik sahneler limanlarda ve deniz yolunda yaşandı. Mallarını yok fiyatına elden çıkartıp günlerce vapur beklediler. Fazla yolcu ve azgın dalgalarda perişan oldular. Binlercesi yolda öldüler. Açık denizdeki deniz kazaları bilinmiyor. Rusya’nın sürgün politikası 1863’den sonra adeta SOYKIRIM’a döndü. 40-50.000 göçte mutabık iken sadece 1864 baharında 400.000 kişi geldi. Ermeniler aynı ülke içerisinde bir yerden bir başka yere tehcir edildi. Ruslar ise Çerkesleri bir daha dönmemecesine başka ülkelere sürdü. Batılıların ilgisizliği çifte standarttır. Ermeni, Pontus soykırımlarını parlamentolarına taşırken bilimsel olarak apaçık olan ÇERKES SÜRGÜNÜ’nün aynı ilgiyi görmemesi üzücüdür. Her ulusun kendi toprağında kendi kültürünü yaşayarak yaşaması esastır. Bu konuda Çerkesler herkesten çok hak sahibidirler. Ama dağınıklık herkesten çok hak sahibidirler. Ama dağınıklık aksiyon birliğini zorlaştırır. Şimdilik Çifte VATANDAŞLIK çıkar yol gibi görünüyor. 1856-1876 arası göç-sürgün rakamları farklıdır. 1.000000-1.200.000 arası gibi 1878-1914 arasında da 500.000 Çerkes geldi. Krasnodar-Lapinsk yöresine yerleştirilenlerden 1889 7a 24.000 kişinin sürülmesi PAN-SLAVİST politikaların etkisiyledir. Kuban’da 106.795 iken sayı 61.231’e düşmüştür."

SÜLEYMAN ERKAN

OSMANLI GÖÇ POLİTİKASI: Halife Abdülhamit annesi de Çerkes olduğu için tüm gelen Çerkesleri kabul etti. Oysa anlaşma 40-50.000 içindi. Stratejik yerlerde denge sağlama (Marmara ve İstanbul’da azalan Türk nüfusu için yerleştirmeler)

Savaşlarda Müslüman erkekler yer alıyordu. Bu nedenle Müslüman erkek azalmıştı. Denge sağladı. Nüfusunu tamamladı. Balkanlarda, Suriye-Filistin’de-TAMPON- olarak kullanıldı.

Güçlü asker ve özellikle gerilla eksiğini gidermede çok sayıda kullandı.Tarım alanlarını ıslah edip ekonomisini düzeltme kullandı. Zira Çerkesler hayvancılık ve tarıma yatkındı.

Politik bir örgütlenmeye meydan bırakmamak için Çerkesleri bilinçli olarak dağıtarak yerleştirdi. Geleneksel olarak şeflerine bağlı ve silahlı oldukları bilindiğinden şefleri kent merkezlerine alınırken diğerleri gruplara bölünerek yerleştirildi.

Başkalarına Orduda rütbe verdi. Potansiyel tehlike olmalarını baştan önledi. Böylelikle asimile edilmeleri biraz daha kolaylaştı.

Sonuç olarak; 21 Mayıs 1864'te Rusların Kbaada yaylasında düzenlemiş oldukları askeri tören ve dini ayin olayını,Rus milliyetçileri "Kafkas Savaşı"nın sona erdiği bir fetih günü olarak halen her yıl 21 Mayıs'ta Kbaada (şimdi Krasnaya Polyana)'ya da gidip anmaya ve kutlamaya devam etmektedirler.

Bunu kınayan Çerkesler de,alternatif olarak "21 Mayıs"ı Kuzey Kafkasya halklarının sürüldüğü ve Çerkeslerin soykırıma uğratıldığı bir "Yas Günü" olarak bulundukları her yerde her yıl anmaktadırlar. Diasporadaki Çerkesler'in en büyük anma törenleri Kefken-Kocaeli sahillerinde bulunan Anıt Mezarlık ve Babalı sahilinde yapılmaktadır.

Tarihi bilgiler kaynak:
http://www.kocaelikafder.com/buyuk-cerkes-surgunu.aspx

Gülbin Tatlıağız

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder